Telmih

Telmih Nedir? Telmih Ne Demek? Telmih Özellikleri ve Telmih Örnekleri

Telmih“, bir konuşmada, yazıda veya bir davranışta anlamı dolaylı yoldan ifade eden, ima veya gönderme yapan ifadeleri ifade eder. Telmih, genellikle açık bir şekilde ifade etmek yerine dolaylı yoldan bir düşünceyi, duyguyu veya bilgiyi aktarma amacını taşır.

Söz sırasında, herkesçe bilinen bir olayı geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret etmeye, onu anımsatmaya telmih denir.

Telmih (Hatırlatma): İfade içinde belirtmeden herhangi bir kıssaya, geçmişteki bir olaya, meşhur hikâyelere, efsanelere, ünlü bir şahsa, çeşitli inanışlara, âyetlere veya bir hadise ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek sanatıdır.

Çağrışıma dayanan bu sanatta anımsatılan şey uzun uzadıya açıklanmayıp bir iki sözcükle ifade edilir. Telmihte, anlatılan duygu ile işaret edilen olay arasında gizli bir benzetme söz konusudur.

Örneğin, birinin telmihiyle yapılmış bir açıklamayı düşünelim:

“Hava karardı ve şehir ışıklarla parladı. O an, geçmişe dair bazı hatıralar canlandı zihnimde.”

Bu cümlede, kişi doğrudan belirtmemiş olsa da, hava kararması ve şehrin ışıklarıyla parlaması aracılığıyla bir melankoli veya nostalji havası yaratmaya çalışmaktadır. Bu, telmih yoluyla anlamın dolaylı bir şekilde ifade edilmesidir.

Telmih. Sanatı, bir edebi sanat türüdür. Hatırlatma sanatı olarak da geçer. Halk edebiyatında sıklıkla kullanılmakla birlikte daha çok divan edebiyatı şair ve yazarları tarafından tercih edilmiştir. Günümüzde de kullanılmaktadır.

Bilinen bir hadise, kişi, nükte, fıkra, atasözünü dolaylı biçimde anlatma sanatıdır. Telmihin başarılı olması için okuyucunun dolaylı anlatıma konu olan düşünceyi kolayca anlayabilmesi gerekir. Divan edebiyatında özellikle dini hikâyeler, din büyükleri ile kahramanları, Kur’an ayetleri ve mesnevi kahramanları telmih konusu olmuştur.

Söz arasında, bilinen bir olaya, tarihten veya mitolojiden bir kahramana, bir atasözüne işaret edip onu hatırlatma sanatıdır.

Telmih Sanatı Örnekleri

“Ey dost senin yoluna / Canım vereyim Mevlâ
Aşkını komayayım / Od’a gireyim Mevlâ” (Yunus Emre)

Son dizedeki “ateş” anlamına gelen “od” sözcüğü, Hz. İbrahim’in ateşe atılmasına ve ateşin gül bahçesine dönmesine telmih vardır.

“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.” (Mehmet Âkif Ersoy)

Şair, Çanakkale şehitleri için yazdığı bu dizelerde, düşmanla savaşan Mehmetçikleri Bedir Savaşı’ndaki Hz. Peygamberimizin askerlerine benzetiyor ve bu olayı anlatırken geçmişteki bir olaydan yararlanıyor.

“Gökyüzünde Îsâ ile / Tûr dağında Mûsâ ile
Elindeki âsâ ile / Çağırayım Mevlâm seni” (Yunus Emre)

Birinci dizede “Hz.Îsâ’nın göğe çıktığı inancı”na , ikinci dizede “Hz. Mûsâ’nın Tûr-ı Sinâ dağında Allah ile konuşması ” olayına ve üçüncü dizede de yine “Hz. Mûsâ’nın yere atınca yılan olan âsâsıyla gösterdiği mucizelere telmih vardır.

Mualla-paye Sultan Ahmed ol hakân-ı âdil kim
Gönüller şâd idüp eyler hezârân Ka’beyi ihyâ (Ganizade Nadiri)

Ganizade Nadiri’ye ait yukardaki beyitte şair, Sultan Ahmet’in adaletli idaresiyle herkesin gönlünü yaptığını söylemek isterken “Mü’minin kalbi Allahın evidir.” hadisini hatırlayarak telmihde bulunuyor. Görüldüğü üzre, şairin memduhuna ait vasıfla bu vasfın çağrışım yaptırdığı hadis arasında benzerlik alakası vardır.

Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisine Göre Telmih

Sözlükte “göz ucuyla bakmak; ışık ortaya çıkmak, parıldayıp görünmek” anlamlarındaki lemh kökünden türeyen telmîh “bir şeye işaret etmek, üstü kapalı söylemek, sezdirmek” mânasına gelir (, “lmḥ” md.). Belâgat ilminin bedî‘ koluna ait bir terimdir. Telmih ile sözü uzatmaya gerek kalmadan ifade, “Ârif olana sadece işaret yeter” (el-ârifü yekfîhü’l-işâre) kabilinden bilinen ve değerli olan bir hususa işaret edilerek kuvvetlendirilir. Ancak ifadede telmih yapıldığı ve neye telmihte bulunulduğu anlaşılmalıdır. Aksi takdirde telmihle söz güçlendirileceği yerde kapalı (muakkad) hale getirilerek anlatım zorlaştırılmış, âdeta bir bilmeceye dönüştürülmüş olur ki, bu da ifadede bir kusur sayılır. Telmihi nazmın güzelliğini arttırıcı ve anlamını genişletici olması yanında süsleyicisi olarak muhtemelen ilk defa ele alan dilci Fahreddin er-Râzî’dir. Râzî telmihi, “sözün içinde yaygın bir mesele, nâdir şiire veya meşhur bir kıssaya işaret edilmesi” şeklinde tanımlamıştır (Nihâyetü’l-îcâz, s. 288). Hatîb el-Kazvînî telmihten “serikat” (şiir intihalleri) bölümünde söz etmiş ve bu sanatı “bir kıssaya veya bir şiire kendisi zikredilmeden işaret edilmesi” diye tarif etmiştir (Şürûḥu’t-Telḫîṣ, IV, 524). Sa‘deddin et-Teftâzânî, İbn Ya‘kūb el-Mağribî, Bahâeddin es-Sübkî, İsâmüddin el-İsferâyînî gibi Telḫîṣü’l-Miftâḥ şârihleri bu konuda Kazvînî’yi izlemiş, Müeyyed-Billâh el-Alevî, İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Hicce ve Süyûtî gibi müellifler de buna farklı bir şey ilâve etmemiştir. Teftâzânî nazımda ve nesirde kıssa, şiir ve mesele telmih olmak üzere telmihin altı türünden söz etmiştir (el-Muṭavvel, s. 374). İbn Ma‘sûm “sona erdirilmedikçe son bulmayan bir konu” dediği telmihi âyet, meşhur hadis, meşhur şiir ve mesel telmihleri şeklinde dört gruba ayırmış, konuyu bol örnekle ve daha düzenli bir anlatımla ortaya koymuştur (Envârü’r-rebîʿ, IV, 307-310). Şehâbeddin Mahmûd el-Halebî ile Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nüveyrî telmihi bir tazmin türü saymıştır (Ḥüsnü’t-tevessül, s. 242; Nihâyetü’l-ereb, VII, 127).

Belâgat kitaplarında telmihin türleri şöyle sıralanmaktadır: 

1. Şiirde kıssaya telmih örneği olarak Ebû Temmâm’ın mısraları verilir: Şair içinde sevgilisinin bulunduğu kervana akşamın alaca karanlığında yetişmiş, sevgilisi devesinin üzerindeki mahfesinden yüzünü gösterince şaşkına dönmüş, bunun üzerine Yûşa‘ peygamberin zorbalarla yaptığı savaş yarıda kalmasın diye, her türlü eylemin yasaklandığı cumartesi gününün gelmemesi için cuma güneşinin batmaması veya batan güneşin tekrar doğmaması talebiyle dua etmesi ve duasının kabul edilmesi kıssasına telmihle sevgilinin cemalini güneşe benzetmiştir: ”فوالله ما أدري أأحلام نائم / ألمّت بنا أم كان في الركب يوشع“ (Artık vallahi bilemiyorum, bir düş müdür saran bizi, yoksa kervanda Yûşa‘ mı var!). Harîrî’nin şu sözü hem şiire hem kıssaya telmihtir: ”فبتّ بليلة نابغيّة وأحزان يعقوبيّة“ (Bir Nâbiga gecesi geçirdim, Ya‘kūb hüzünleri yaşadım). Burada, Câhiliye şairi Nâbiga ez-Zübyânî’nin Hîre Kralı Nu‘mân b. Münzir’in ölüm fermanını duyunca geçirdiği üzüntü ve korku dolu geceyi tasvir ettiği şu beyte telmih vardır: ”فبتّ كأنّي ساورتني ضئيلة / من الرقش في أنيابها السمّ ناقع“ ([Tehdit haberi üzerine] öyle bir gece geçirdim ki sanki ince ala renkli, dişlerinde öldürücü zehir bulunan bir yılan beni sokmuştu). Harîrî sözün ikinci kısmında Hz. Ya‘kūb’un çektiği üzüntüye işaret etmiştir.

2. Şu beyit şiirde şiire telmihin yaygın örneklerindendir: ”لعمرو مع الرمضاء والنار تلتظي / أرقّ وأحفى منك في ساعة الكرب“ (Vallahi, kızgın toprak ve tutuşmuş ateşle Amr kara günde senden daha şefkatli ve daha yufka yüreklidir). Bu beyitte merhametsizler için atasözü olarak da kullanılan şu beyte telmih vardır: ”المستجير بعمرو عند كربته / كالمستجير من الرمضاء بالنار“ (Kötü gününde Amr’dan yardım isteyen / Sıcak topraktan kaçıp ateşe sığınan gibidir) (Teftâzânî, s. 375). Burada Tağlib ve Bekr kabilelerinin reisi Küleyb b. Rebîa’nın kayınbiraderi Cessâs b. Mürre tarafından ağır yaralanmasına, onun su talebine Cessâs’ın olumlu cevap vermemesine ve ayrıca Amr b. Hâris’in de hem su vermemesi hem son darbelerle ölümünü noktalamış olmasına telmih vardır.

3. Utbî’nin şu sözü mensur bir ibarede atasözüne telmihe bir örnektir: ”فيالها من هرّة تعقّ أولادها“ (Vah şu yavrularını yiyen dişi kediye). Burada, ”أعقّ من الهرّة تأكل أولادها“ (Yavrularını bir haftalıkken yiyen kediden daha hunhar) meseline telmih vardır (Şürûḥu’t-Telḫîṣ, IV, 528). Güzel ve parlak olması açısından tevriye üslûbuyla Bedr diye adlandırılan güzel bir insan hakkındaki şu dizelerde ehl-i Bedr hadisine telmih vardır: “Ey Bedr, ailen bana cevretti / Sana cüretlenmeyi öğretti // Sana benimle vuslatının çirkin / Hicranının güzel olduğunu söylediler // Onlar istediklerini yapabilirler / Çünkü onlar Bedir ehlidirler.” Hz. Peygamber’in sırlarını açtığı birkaç sahâbîden biri olan Hâtıb b. Ebû Beltea’nın, gizli tutulan Mekke’nin fethi için hazırlık yapıldığı sırada Mekke’de oturan akrabalarının zarar görmemesi için bu hazırlığı yaranmak amacıyla Kureyş ileri gelenlerine bir mektupla bildirmesi üzerine Hz. Ömer, Hâtıb’ı öldürmek için Resûlullah’tan izin istemiş, Resûlullah da Bedir Savaşı’na katıldığından onun bu hatasını bağışlayıp Ömer’e şöyle demiştir: “Nereden bileceksin, Allah belki Bedir ehline muttali olmuş ve ‘İstediğinizi yapın, sizi bağışladım’ buyurmuştur” (Buhârî, “Cihâd”, 141).

Hatîb el-Kazvînî telmihin bilmeceye benzer türünden söz etmiş ve bir Temîmli ile Şüreyk en-Nümeyrî arasında geçen şu konuşmayı örnek göstermiştir: Temîmli Şüreyk’e, “Avcı kuşlar içinde en sevdiğim doğandır” deyince Şüreyk, “Ama kaya kuşunu (bağırtlak) avladığında” karşılığını vermiştir. Burada Temîmli, Cerîr b. Atıyye’nin şu beytine telmihte bulunmuştur: “Ben Nümeyr’i yüksekten gözleyen / Yukarıdan onun üzerine çökmek için hazırlanan bir doğanım.” Şüreyk ise Tırımmâh’ın şu dizesine telmih yapmıştır: “Temîm âdilik yollarını bağırtlaktan daha iyi bilir / Ama fazilet diyarına girecek olsa yolunu şaşırır” (a.g.e., IV, 527-528). Endülüslü vezir ve şair İbn Zeydûn’un er-Risâletü’l-hezliyye’si siyasî, içtimaî ve tarihî olaylara yapılmış telmihlerle ilgili zengin örnekler içerir (İbn Hicce, I, 404-407).

BİBLİYOGRAFYA

  • Fahreddin er-Râzî, Nihâyetü’l-îcâz fî dirâyeti’l-iʿcâz (nşr. Bekrî Şeyh Emîn), Beyrut 1985, s. 288.
  • Şehâbeddin Mahmûd, Ḥüsnü’t-tevessül ilâ ṣınâʿati’t-teressül (nşr. Ekrem Osman Yûsuf), Bağdad 1400/1980, s. 242.
  • Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, Kahire, ts. (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye), VII, 127.
  • Şürûḥu’t-Telḫîṣ, Kahire 1937, IV, 524-529.
  • Yahyâ b. Hamza el-Alevî, eṭ-Ṭırâzü’l-müteżammin li-esrâri’l-belâġa, Kahire 1332/1914, III, 170-171.
  • Safiyyüddin el-Hillî, Şerḥu’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye (nşr. Nesîb Neşâvî), Dımaşk 1402/1982, s. 328.
  • İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Fevâʾid, Kahire 1327, s. 162.
  • Teftâzânî, el-Muṭavvel, İstanbul 1304, s. 374-375.
  • İbn Hicce, Ḫizânetü’l-edeb (nşr. Selâhaddin el-Hevvârî), Sayda 1426/2006, I, 400-408.
  • Süyûtî, Şerḥu ʿUḳūdi’l-cümân, Kahire 1358/1939, s. 171.
  • İsâmüddin el-İsferâyînî, el-Aṭvel, İstanbul 1284, II, 254-255.
  • İbn Ma‘sûm, Envârü’r-rebîʿ fî envâʿi’l-bedîʿ (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/1968, IV, 266-267, 307-310.
  • Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, Nefeḥâtü’l-ezhâr, Beyrut 1404/1984, s. 184-185.
  • Bedevî Tabâne, Muʿcemü’l-belâġati’l-ʿArabiyye, Riyad 1402/1982, II, 800-801.
  • Ahmed Matlûb, Muʿcemü’l-muṣṭalaḥâti’l-belâġıyye ve teṭavvürühâ, Beyrut 1996, s. 413-414.
Bir Cevap Bırakın

E-mail adresiniz yayınlanmamaktadır.