Fahriyye

Fahriyye Nedir? Edebiyatımızda yer Alan Fahriyye Örnekleri Hakkında Bilgi

Fahriyye Nedir?

Şairlerin kendilerini övdükleri kaside bölümüne ya da şiirlere fahriyye adı verilir. Fahriyye esasen kasidenin bir bölümüdür. Türk Edebiyatında özellikle Nef’i dönemine gelindiğinde başlı başına bir tür hâline dönüşmüştür. Öyleki Fahriyye denilince akla gelen ilk isim Nef’i’dir. Nef’i Divanı’nda yer alan 62 kasidenin 54’ünde fahriyye bulunmaktadır.

Edebiyatımızda yer Alan Fahriyye Örnekleri Hakkında Bilgi


Nizâmî görse ger tarz-ı kasîdem dahi anmazdı
Hadîs-i sergüzeşt-i Hüsrev ü Şîrin ü Şâpûrı (Nef’î)

(Nizâmî, benim kaside tarzımı görseydi, Şâpur, Şîrin ve Hüsrev’in hayatlarından söz etmezdi.)


Gerçi kem bir hâkdür nazmına ‘izzet eyle kim
Midhatünde gör ne cevherler virür bir hâk-i hâr (Vasfî)

(O değersiz bir toprak parçasıdır, ama bu şiire sen ilgi gösterirsen, sözü edilen bu değersiz nesnenin, senin övgünde ne cevherler ortaya koyduğunu görürsün.)


Ukde-i ser-rişte-i râz-ı nihânîdir sözüm
Silk-i tesbîh-i dür-i seb’a’l-mesânîdir sözüm (Nef’î)

(Benim şiirim, gizli sırları tutan tesbihin imamesi; Fatihâ sûresinin incilerinin dizildiği iptir.)


Kelîm-i Tûr-ı dilem mu’ciz-i hayâlüm ile
Elümde hâme-âsâ gâh mâr-ı ‘âlemdür (Sâlik Efendi -Ö.1722)

(Mucizeler yaratan hayâlimle gönlüm bazen Tur dağında Tanrı ile konuşan Mûsâ, elimdeki âsayı andıran kalem de zaman zaman âlemdeki yılandır.)


Bir mihr-i cihan-tâb-ı edâdır dil-i pâkim
Sevdâ-yı gam-ı ‘âlemi nûr-ı seher eyler (Haşmet-Ö.1768)

(Benim temiz gönlüm, dünyayı aydınlatan güneş gibidir ki, gam âlemindeki karanlığı seher aydınlığına dönüştürür.)


O yektâ Kahraman-ı ‘arsa-i nazmam ki ‘asrımda
Musahhar hem müsellemdür bana endîşe meydânı (Hersekli Ârif Hikmet Bey -1839-1903)

(Ben çağımın şiir meydanının öylesine eşsiz Kahramanıyım ki, düşünce meydanı benim tarafımdan ele geçirilmiştir.)


Benem zamânede ser-leşker-i sipâh-ı suhan
Benem zamânede erbâb-ı nazma ser-defter (Nev’î)

(Günümüzde söz askerlerinin komutanı benim. Şairler defterinin en başında yer alan da benim.)


Âsafâ hak bu ki bakdıkça Nedimâ kulunun
Bana her bir sözü bir gevher-i yek-dâne gelir. (Nedim, 18yy.)

(Ey Âsafı andıran vezir, doğrusu bu ki, Nedim kulunun her sözü baktıkça iri inci tanesi gibi görünür.)


Kemâl-i reşk ile mümkin mi olmamak meftûn
Hayâl-i nâzüküme şa’ir-i Sıfâhânî (Neşâtî-Ö.1674)

(Nâzik hayallerime İsfahan şairlerinin aşırı kıskançlıkla imrenmemeleri mümkün mü?)


Serverâ midhat-ı cân-bahşunla güftârum
Eyledi mu’ciz-i ‘İsâyı cihanda izhâr (Gelibolulu Alî)

(Sultânım, senin canlar bağışlayan övgün ile benim şiirim, mucizeler gösteren İsâ’yı cihanda görünür kıldı.)


Göreydi cevher-i tîg-i zebânum bu letâfetle
Elin sunmazdı Nef’î bir dahı şemşîr-i da’vâya (Neşâtî)

(Nef’î, dil kılıcımın güzelliklerini görmüş olsaydı, dava kılıcına bir daha elini sürmezdi.)


Reşk ider görse câdû-yı kilküm
Mu’ciz-i Mûsî ibn-i ‘İmrân’î (Fehîm-i Kadîm-1627-1648)

(İmran oğlu Mûsâ’nın mucizeleri, kalemimin cadısını görse kıskanırdı.)

Bir Cevap Bırakın

E-mail adresiniz yayınlanmamaktadır.