Felsefe Nedir? Felsefenin Anlamı Nedir?
Felsefe, etimolojik olarak Yunanca “seviyorum”, “ardından gidiyorum”, “arıyorum” gibi anlamlara gelen “phileo” sözcüğü ve “bilgi”, “bilgelik” anlamlarına gelen “sophia” sözcüğünün birleşiminden oluşan bir sözcüktür ve felsefenin sözcük anlamı, “bilgelik sevgisi” ya da “bilgi sevgisi”dir. Yani felsefe kelime olarak bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, onları önemsemek ve hatta en değerli şeyler olarak görmek; bilgiyi aramak, bilgeliğe erişebilme çabası sarf etmek, bilginin sürekli olarak peşinden koşmak anlamlarını taşımaktadır.
Doğrudan “felsefe nedir?” sorusuna kısa bir yanıt verilmesi oldukça güçtür; çünkü felsefenin tek bir tanımı yoktur. Felsefenin ne olup ne olmadığı konusunda elbet pek çok şey söyleyebiliriz; fakat bazı düşünürlere göre felsefenin tanımı yapılamazdır; çünkü felsefe, bir üst dildir (Sönmez, 2006, s.66). Felsefenin tanımının yapılmasının zorluğunun diğer nedenleri ise şu biçimde özetlenebilir: Birincil neden, farklı felsefe disiplinlerinin varlığıdır. Örneğin metafizik, ahlak felsefesi ve bilgi felsefesi gibi birçok değişik felsefe disiplini ve alanı bulunmaktadır. Dolayısıyla da bu kadar geniş bir ağa sahip olan felsefenin tek bir yönlü tanımını yapmak da güçleşmektedir. İkincil neden, her felsefe kolunda değişik eğilim, kuram ve öğretilerin var oluşudur. Örneğin realizm, idealizm, pragmatizm ve rasyonalizm gibi değişik felsefi yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımların her birisi için felsefe, ayrı bir işleve ve anlama sahiptir. Bu durum da felsefenin belli bir tanımının yapılmasını zorlaştırmaktadır. Felsefenin tanımlanmasını zorlaştıran üçüncül ve temel neden ise, tarihsel süreçte gelişen felsefi öğretilerin birbiriyle olan karşıtlığı ve bu öğretilerin çalışma alanının karmaşık soyutluğudur (Yıldırım, 1991, s.10). Her bir felsefe anlayışın, teorinin ve yaklaşımın farklı tanımlamalarının bulunması felsefeyi tanımlamayı güçleştirmektedir.
Felsefe, insana yabancı gelmeyen ama ne olduğu konusunda birçok insanın ayrıntılı fikre sahip olmadığı bir uğraştır. Felsefeyi anlamak için ilk olarak metnin başında ele aldığımız kelime anlamına tekrar bakmakta fayda vardır. Felsefe, Yunanca bilgelik sevgisi (bilgelik dostu) anlamına gelen felsefe (philosophia), sevmek (philia) ve bilgelik (sophia) sözcüklerinin birleşiminden türemiştir. Felsefeyle uğraşan düşünürlere ise filozof (philosophos) adı verilmiştir. Felsefe (philosophia) terimi ilk kez, İlk Çağ’ın ünlü Yunan matematikçisi ve filozofu Pythagoras (Pisagor), (MÖ 580-500) tarafından kullanılmıştır. Buna göre felsefe kelime anlamı olarak bilgelik sevgisi ya da hikmet arayışı demektir. Bilgelik (hikmet) ise varlık, bilgi ve değer üzerine tam ve bütün bir bilginin ortaya çıkması veya bir insanın böyle bir bilgiye sahip olabilecek ölçüde olgunluğa ermesi hâlidir.
Bu arayış içerisinde bilgeliği seven bilgiyi arayan ve ona ulaşmak isteyen kişilere filozof (philosophos) denir. İnsan yaşamını ilgilendiren her şey hakkında akıl yürütüp bunları felsefi problem konusu yapabilen filozof, doğru olduğunu bildiğimiz ya da böyle olduğuna inandığımız her şeyi sorgulayabilir; insanın,Tanrı’nın, dinin, dış dünyanın varoluşuyla, bilginin kaynağı ve sınırlarıyla, bilimle, sanatla ve daha birçok konuyla ilgili sorular sorabilir. Filozof sadece soru sormakla yetinmez; yaratıcı bir düşünüş, eleştirici ve sorgulayıcı bir tavır ve bakış açısıyla bu sorulara yanıtlar arar. Felsefe ile uğraşan ve fikirlerini tutarlı, temelli, mantıklı bir biçimde ortaya koyabilen ve bunları yaparken de her türlü eleştiriyi ve yargılamayı göze alabilen, bunun yanında fikirlerine karşı oluşabilecek muhalefetleri de mantık çerçevesinde yumuşatabilecek insanlara “filozof” adı verilmiştir. Filozoflar, büyük sorumluluklarla yaşamaya uygun insanlardır; çünkü onlar, hissetmeden önce düşünürler.
O dönemde düşünürlere bazen bilge bazen bilgelik anlamına gelen sophos denirdi. Phytagoras, bu kelimenin başına philia (sevgi, arayış) kelimesini getirerek kendine sophos diyenlere karşı philosophos (bilgiyi seven, bilgeliği seven) olduğunu belirmiştir. O; bu tavrıyla felsefenin bilgiyle olan ilişkisini açıklamaya çalışmasının yanında bilgeliğin, bilgi ve kişilik yoluyla yetkinleşme olduğuna da işaret eder. Gerçekleri olduğu gibi tasavvur eden, hükümleri ona göre onaylayan ve ahlaklı bir şekilde hareket eden insanın bilgelik yolunda olduğu ve felsefenin buna fayda sağladığı söylenebilir. Yetkinliğe mutlak olarak erişildiğini ileri sürmek olanaklı olmadığı gibi bu iddiada bulunmak da bir cehalete yol açabilir. Felsefenin bilgeliği seven anlamında terimleştirilmesi önemli bir felsefi anlayışa dayanır. Bunun dışında felsefenin birçok kavramla ilişkisi olduğu görülür (Şekil 1.2).
Filozofun bilgiyle uğraşması felsefenin hikmet anlamında da kullanılmasını sağlamıştır. Yunanca eserlerin Arapçaya çevrilmesi esnasında philosophos (filozof) teriminin hem feylasûf hem de hakîm (hakiym) olarak kullanılması bu nedenledir. Hakîm, aynı zamanda hikmet sahibi olan kişi anlamında da kullanılır. Hikmet sahibi kişi hakîm olduğu şeyin nedenlerini bilen kişidir. Er-Râzî’ye göre hikmet, özü itibarıyla ilimle ilgilidir. Buna ek olarak doğruyu bilmek ve onu hayata geçirmek de hikmetle alakalıdır. İslam felsefesinde felsefe kavramının eş anlamlısı olarak hikmet kavramı da kullanılır. Bu anlayışın etkisi altında olan hikmet kelimesi Türkçede bilgelik anlamına gelir, bu anlamının yanı sıra felsefe anlamı da vardır.
Felsefenin tarihsel seyrine bakıldığında onun ilk izleri Doğu medeniyetlerinde görülür. Özellikle bu medeniyetlerin ahlak ve siyaset alanında ileri sürdüğü pratik düşünceler temelinde insan ilişkilerine getirdiği yorumlar, felsefenin buralarda var olduğunu kanıtlar niteliktedir. Ama varlık alanında başlattığı araştırmalar ve teorik tartışmalar nedeniyle felsefenin MÖ 6. yüzyılda Antik Yunan medeniyetinde sistematik hâle geldiği kabul edilir. Antik Yunan medeniyetinin o dönemde yüksek refah düzeyine ulaşması ve farklı kültürlerle olan ilişkisi, felsefenin burada gelişmesine olanak sağlamıştır. Zaman içinde ise felsefe farklı kültür ve coğrafyalara hızla yayılmış, hayatı ve insanı anlamaya dönük sorgulama faaliyeti hâline gelmiştir.
Başlangıçta tüm bilim ve disiplinleri içeren felsefenin, daha sonra kendisinden ayrılan tüm diğer disiplinlerden konusu ve yöntemiyle ayrıldığı görülmektedir. Felsefenin konuları; genel olarak varlık, bir bütün olarak evrenin kendisi ve insanın eylemlerini, yaşamını ve yazgısını en temel bir biçimde etkileyen şeylerdir. Bilim bilgi verir, felsefe ise bilginin ne olduğunu, neyi ve nasıl bilebileceğimizi araştırır. Bilimlerin ayrı ayrı ele aldığı konuları felsefe, bir bütün olarak ele alır ve bu bağlamda en genel ilkelere ulaşmaya çalışır.
Felsefenin bilgiyi arama faaliyetinin temelinde insandaki soru sorabilme niteliği vardır. Gerçekten de insan, diğer canlılarla karşılaştırıldığında soru sorabilen biricik varlıktır. Bu durum onun, maddi ve tarihî şartlardan, içinde yaşadığı olaylar zincirinden kendini soyutlayarak onlar karşısında tavır aldığını gösteren en belirgin özelliğidir. Bu sayede insan; kendine has bir özgürlüğe, evreni tanıyabilme kabiliyetine ve değerlere yönelebilme gücüne sahip olur. Bu sorular içinde öyleleri vardır ki bunların muhtemel cevapları, ne günlük hayatta elde ettiğimiz bir bilgi ne duyularımızın bildirdiği dış dünya hakkındaki izlenimler ne de bilimlerin inceledikleri olaylar ve bağlı bulundukları sebep – sonuç ilişkileri ile ilgilidir. Bunlar, günlük yaşayışla ilgili kaygıların, somut bir eser meydana getirme amacından doğan problemlerin giderilmesiyle alakalı değildir. Fakat belki, bütün bunları ve yukarıda sözü edilen her türlü bilgiyi kazanılmış varsayarak onları aşmaya ve temellendirmeye çalışan sorulardır. Genel bir yaklaşımla, düşünme faaliyeti içinde kullandığımız veya karşılaştığımız kavramların anlamını yakalamaya çalışan “Nedir?” tarzında sorulan sorular ile varlığın özünü, insan bilgisinin imkân ve sınırlarını, insanın evrendeki yerini, davranışlarında uyması gereken doğru prensipleri belirlemeyi kendine amaç edinen sorular bu türdendir. İşte bunlar, felsefi soru adını alırlar ve “varlık”, “bilgi” ve “değer” hakkında toplu bir görüş, bütün bir bilgi elde etme amacı güderler. Öte yandan felsefede, fizik, kimya, biyoloji gibi ayrı ayrı doğa bilimlerinde olduğu gibi, ilgili alanlarla yakınlık kurmak için öğrenilmesi mutlak gerekli belirli bir olay veya olaylar gurubu, bu olaylar arasında mevcut zorunlu sebep – sonuç ilişkileri yoktur. Felsefe, önceden kazanılmış bilgiler üzerine bir bilgidir; bir “refleksiyon” dur. Zihin elde etmiş olduğu bilgiler üzerine yeniden dönerek, onları bir tenkit ve değerlendirme süzgecinden geçirir. Buradan yeni bir şey öğrenilmemekte fakat zaten hazır olan bilgiler evren, insan ve değer bütünlükleri içerisinde yeniden ele alınmaktadır. Felsefenin en son amacı, varlığı bütünlüğü içerisinde temellendirmektir.
Felsefe bir düşünce faaliyetidir. Soru sorabilme yeteneğine dayanır. Belirli türden sorularla felsefe, insanların kendileri ve yaşamın anlamı üzerinde düşünmelerini sağlar. İşte bu düşünme faaliyeti sonucunda felsefe bilgisi adını verdiğimiz bilgi türü ortaya çıkar. Felsefenin ne anlama geldiğini daha iyi kavrayabilmek için bilginin ne olduğunu ve kaç tür bilgi olduğunu öğrenmemiz gerekir. Bunun için, aşağıdaki bağlantıları takip edebilirsiniz.