Fiziğin Tarihsel Gelişimi
Doğa olayların sorgulanmaya başlaması, yani fiziğin doğuşu, ilk uygarlıklann ortaya çıkmasıyla birlikte oldu.
“Atomlar ve boşluktan başka hiçbir şey mevcut değildir; geri kalan her şey sadece düşüncedir.”
Yukarıdaki söz M.Ö 400 yıllarında (tahmin edeceğiniz gibi) Yunanistan’da yaşayan Demokritos’a ait. Baştaki sözünden de anlaşılacağı gibi atomun varlığından ilk bahseden kişidir.
Günümüzde İsviçreli bilim adamları gibi, M.Ö dönemlerde de Yunanlı bilim adamları meşhurmuş.
O dönemde yaşamış olan Aristo ve Arşimet’ te birçok bilim alanıyla beraber fizikle de uğraşmışlar.
Bundan 2000 yıl öncesinde bulunan, Sıvıların kaldırma kuvveti hâla Arşimet Prensibi olarak anlatılıyor.
Aristo ise cisimlerin hareketlerini inceleyerek bunları belli kurallara bağlamaya çalışmıştır. Aristo ağır olan cisimlerin hafif olanlardan daha çabuk yere düşeceğini söylemiş.
Astronomide Milattan hemen önceki dönemlerde yaşayan Ptolemy dünya merkezli evreni savunmuştur. Güneş merkezli evren düşüncesi bundan taa 1500 yıl sonra Ko-pernik tarafından ileri sürülmüştür. Kepler ise 1600 lerde gezegenlerin hareket yasalarını matematiksel olarak ifade etmiştir.
Yine 1600 lerde yani 17. yy da Galileo Aristonun hareketle ilgili düşüncelerini deneylerle çürütmüştür. Galileo gerçek deneyin yanında düşünce deneyi de yapmıştır.
Galileo çok az fark olsa bile (hava sürtünmesinden kaynaklanan) ağır ve hafif cisimlerin aynı yükseklikten aynı zamanda düşeceklerini göstermiş ama nedenini açıklayamamıştır.
Newton ise kuvvet ile hareket arasındaki ilişkiyi açıklayıp, matematiksel olarakta ifade ederek Galileo’dan bayrağı devralmıştır.
İnsanlar tam “Newton herşeyi buldu, bilimde acayip ilerledik” diye düşünürken, Einstein çıkıp demiş ki: “Bi dak-ka karrdeşim! Newton iyi, güzel söylüyorda hareketle ilgili bu kurallar çok yüksek hızlarda geçerli değil” diyerek yeni açıklamalar getirmiş.
Buradan şu sonucu çıkarmamız gerekiyor.
Fizik alanındaki gelişmeler tarih boyunca gelişmiş ve değişime uğramıştır. İnsanlar kendilerinden öncekilerin bilimsel çalışmalarını geliştiriken, yeni bulunan sonuçlar bazen birbirini desteklerken bazen de önceki bilgiyi çürütmüştür.
Tarih boyunca bulunan her cevap, daha çok soru doğurmuş ve bilimin bir sonu olmadığını göstermiştir.