Letaif-i Rivayat Nedir?
Letaif-i Rivayat (Osmanlıca: Osmanlı Türkçesi: لطائف حكايات; Söylenegelen Güzel Öyküler), Ahmed Midhat Efendi‘nin 1870-1894 yılları arasında çıkardığı seridir. Yirmi beş fasikül ve biri tiyatro ve diğerleri hikâye olmak üzere otuz metinden oluşmakta olan Letaif-i Rivayat serisi, önce üç kitaplık bir çalışma olarak düşünülmüşse de bunların gördüğü ilgi üzerine yazar, daha sonra yazacağı eserleri de bu ana başlık altında neşretme yoluna gitmiştir. Eserdeki uzun hikâyeler hacim bakımından büyük, ancak tek bir konu etrafında gelişen anlatılardır. Halk diliyle yazılan bu hikâyeler, ders verici, güldürücü nitelik arz eder, okuyucuyla senli benli konuşmalarla tamamlanır.
Türk Edebiyatının İlk Hikâye Örneği olan Letaif-i Rivayat, Ahmet Mithat Efendi’nin 1870-1894 yılları arasında neşrettiği yirmi beş kitaptaki otuz hikâye ve romandan meydana gelen külliyatın ortak adıdır. Yazarın Letaif-i Rivayat’ın dördüncü cüzünün başında yer alan “Kariîn-i Kirama Suret-i Mahsusada Teşekkür” başlıklı yazıda belirttiğine göre, bu seri aslında üç kitaptan meydana gelecek şekilde düşünülmüş; fakat bu üç kitapta yer alan hikâyelerin ilgi görmesi üzerine yazar başka adlarla ve müstakil olarak neşredeceği eserlerini de Letaif-i Rivayat üst başlığı altında yayımlamıştır. Dolayısıyla Letaif-i Rivayat ortak adı, bu eserlerin ortak bir tema veya düşünce etrafında kaleme alınmış olduğu anlamına gelmemektedir. Aynı yazıda yer alan, “Asıl maksat asar-ı naçizanemi meydan-ı intişara koymak olduğuna göre nam ve unvanın hiçbir ehemmiyeti olmaması…” şeklindeki ifade de yazarın böyle bir amacının bulunmadığını göstermektedir. Bunları, Ahmet Mithat Efendi’nin yine aynı yıllarda müstakil olarak yayımladığı romanlardan farklı kılan, belki hacim itibariyle daha kısa eserler oluşlarıdır. İçlerinde hacmi, kurgusu ve zengin kişi kadrosu veya kişilerin geniş bir çerçevede verilişiyle roman olarak değerlendirilebilecek eserler de bulunmakla birlikte, bunların çoğunu “büyük hikâye” kategorisine koyabiliriz. Bu hikâyelerin çoğu, konusunu bizim hayatımızdan almakla birlikte içlerinde konusu Fransa’da geçen ve dolayısıyla kişi kadrosu yabancılardan oluşanlar da bulunmaktadır. Külliyatın yedinci kitabı ise bir tiyatro eseridir. [1]
Külliyatta yer alan hikâyelerin hemen tamamı telif olmakla birlikte, bazılarında vakanın Avrupa’da geçmesi ve şahıs kadrosunun yabancılardan oluşması, bunların Fransızca bazı eserlerden adapte edilmiş olabileceklerini düşündürmektedir. Esasen bazı hikâyelerin başında bu konuda açıklama vardır. Onuncu cüz’ün ilk hikâyesi Nasip’in bir Fransız şairine ait bir gazete yazısından ve on sekizinci cüzde yer alan Kısmetinde Olanın Kaşığında Çıkar hikâyesinin de Paris’in Büyük Madamları adlı Fransızca bir romandan mülhem olduğu belirtilmiştir. Buna dayanarak konusu Fransa’da geçen diğer hikâyelerin de tercüme olmayıp taklit veya adaptasyon oldukları sonucuna varabiliriz. [1]
Külliyatın Birinci cüzü’nde iki hikâye yer almaktadır. Bunlardan ilki, Suizan adında, yukarıda sözünü ettiğimiz, konusu Paris’te geçen hikâyelerden biridir. Yeni evlenen bir arkadaşının yazlığına giden bir adamın, burada arkadaşının karısının, kendisine kadının akrabası diye tanıtılan yakışıklı bir gençle kocasını aldattığı izlenimine kapılması ve sonunda bu izleniminin yanlışlığını anlaması üzerine kurulmuş, güldürü unsurları ağır basan bir hikâyedir. [1]
Kitabın ikinci hikâyesi Esaret, adının da işaret ettiği üzere, Tanzimat Dönemi Türk roman ve hikâyesinin en sık işlediği konulardan biri olan esaret hakkındadır. Bu hikâye, Tanzimat döneminde esaret konusunu ele alan ilk eser olması bakımından edebiyat tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Zeynel Bey adında bir Osmanlı efendisinin küçükken satın aldığı Fatin ve Fitnat adında biri erkek diğeri kız iki köleyi evinde eğitip yetiştirmesi; büyüdüklerinde bunları birbiriyle evlendirmesi; küçük yaşta Kafkasya’dan getirilmiş olan bu çocukların, evlendikleri gece birbirlerinin kardeşi olduklarını öğrenmeleri üzerine intihar etmelerinin anlatıldığı hikâyede köleliğin yarattığı bir trajedi sergilenmiştir. Hikâyenin bir diğer önemli tarafı, kendisi de Fitnat’a âşık olan Zeynel Beyin onu odalık almak ile Fatin’le evlendirmek arasında düştüğü ikilem ve bunun doğurduğu iç çatışmanın basit ve acemice de olsa işlenmiş olmasıdır. Tanpınar bu çatışmayı “hikâyenin en mühim tarafı” olarak nitelemiştir. Tanpınar’a göre bu hikâye, Zeynel Bey’in evliliği değil, odalıkla yaşamayı tercih etmesiyle evlilik kurumunun geleneklerine bir başkaldırıyı ifade etmesi, Fitnat’ın evde özel bir odasının, dolayısıyla ferdî bir hayatının bulunması, çocuk ve çocuk terbiyesi üzerinde durmasıyla da edebiyat tarihimiz için önemlidir. [1]
Letaif-i Rivayat’ın İkinci cüzü’nde yer alan Gençlik ve Teehhül adlı hikâyelerden birincisinde komik, ikincisinde trajik bir olay çerçevesinde, toplumun evlilik konusundaki gelenek ve görenekleri eleştirilmiştir. Modern Türk edebiyatında Şinasi’nin Şair Evlenmesi oyununda ilk kez görülen ve Tanzimat dönemi yazarlarının sıklıkla işlemeye devam edecekleri bu konunun hikâyedeki (Esaret’te kısmen değinilmiş, fakat işlenmemişti) ilk örnekleri olmaları bakımından bu eserler, edebiyat tarihimiz açısından önemlidir. [1]
Kaynaklar :
- Letaif-i Rivayat – Prof. Dr. Fazıl Gökçek [1]
- Wikipedia