Z Harfi ile Başlayan Deyimler ve Anlamları Sözlüğü
Z Harfi ile Başlayan Deyimler ve Anlamları
Sürekli olarak okulda ödev olarak verilen deyimleri araştırmak için önceden Deyimler Sözlüğü kitabını kullanırdık. Fakat teknolojinin gelişmesi ile aramanın daha kolay gerçekleştiği web sitelerinde istediklerimizi aramaya başladık. Arama motorlarında “Z” harfi ile başlayan deyimler” aramasını gerçekleştirerek geldiğiniz bu sayfamızda Z harfi ile başlayan deyimler, bu deyimlerin açıklamaları ve cümle içinde kullanımına ait örnekleri göreceksiniz. Türkiye’nin en büyük eğitim sitesinde istediğinizi bulmuş olmanızı umuyoruz.
Zahmet çekmek: Sıkıntı, güçlük, yorgunluk ve eziyetlere katlanmak.
Örnek: “Senin adam olman için az zahmet çekmedim ben.”
Zahmete sokmak: Birine sıkıntı, güçlük ve yorgunluk vermek; masraf ettirmek.
Örnek: “Adamcağızı durup dururken zahmete sokmuşsunuz.”
Zaman kazanmak: Birini oyalayarak ihtiyacı olduğu zamanı mümkün olduğunca uzatmaya çalışmak.
Zaman kollamak: 1. Uygun bir fırsat beklemek. 2. Bir işin sırasını beklemek.
Örnek: “Zamanını kolla öyle gir işe, zamansız girip de rezil olma.”
Zaman öldürmek: Kimi şeylerle uğraşarak belli bir zamanın geçmesini sağlamak, boş şeylerle vakit geçirmek.
Örnek: “Burda beklemekle zaman öldürüyoruz beyler.”
Zaman vermek: Bir iş için belli bir süre ayırmak.
Örnek: “Bana biraz zaman verirseniz gidip onu çağırabilirim.”
Zaman zaman: Belli olmayan zamanlarda, ara sıra.
Örnek: “Zaman zaman o da aramıza katılırdı.”
Zamane çocuğu: Eski nesile göre hayli yadırganacak davranışlarda bulunup sözler sarf eden kimse.
Örnek: “Zamane çocuğu ne olacak.”
Zar tutmak: Tavla oyununda istediği sayıyı getirmek için, atmadan önce, zarlara parmaklar arasında belli bir biçim verip öyle atmak.
Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak, yükseklerden atıp tutarak çıkışmak; kendini büyük göstererek kaba kuvvet gösterisinde bulunmak.
Zar zor: 1. Güçlükle, zorla. 2. “Ucu ucuna, kıt kanaat, istenilen ölçüye ancak yaklaşabildi.” anlamında kullanılır.
Örnek: “Zar zor getirdik adamı.”
Zehir etmek: Bir şeyin tadını kaçırmak, iyiyken kötü duruma sokmak.
Örnek: “Yediğim şu yemeği zehir ettiniz bana.”
Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu zedeleyen çok acı söz.
Zembereği boşanmak: 1. Saatin zembereği kurulmaz duruma gelmek. 2. Kendini tutamayarak uzun uzun gülmek.
Zemheri zürafası (gibi): Kışın ince elbise giyip gezenler için söylenir.
Zemin hazırlamak: Bir işin gerçekleştirilmesi için uygun ortam hazırlamak, meydana getirmek.
Zemzemle yıkanmış olmak: Biri, ötekine göre çok daha iyi nitelikte olmak.
Zerre kadar: Hiç denecek kadar az.
Örnek: “Onu zerre kadar sevmiyorum.”
Zevahiri kurtarmak: Bir işi gereği gibi değil de üstünkörü yapmak ve böylece söz gelmesini önlemek, görünüşü kurtarmak.
Örnek: “Bu girişimimizle zevahiri kurtardık, daha ne istiyorsun?”
Zeval bulmak: Son bulmak, bozulup yok olmak, çökmek.
Zeval vermemek: Zarar ziyan vermemek, korumak.
Örnek: “Allah kimseye zeval vermesin.”
Zevkten dört köşe olmak: Çok mutlu olduğu anlaşılmak, çok sevinip keyiflenmek ve aşırı zevk duymak.
Örnek: “Takımı galip gelince zevkten dört köşe oldu.”
Zevkine varmak: Bir şeyin tadını alabilmek, çıkarmak ve duymak; inceliklerini görebilmek.
Örnek: “O sabah, manzaranın zevkine vardık.”
Zevkini çıkarmak: Bir şeyin tadından, güzelliğinden olabildiğince yararlanabilmek.
Örnek: “Gelin şu gezinin zevkini çıkaralım.”
Zeytinyağı gibi üste çıkmak: Bir konuda haksız olduğunu kabullenmeyerek kurnazlıkla kendini haklı ya da suçsuz çıkarmaya çalışmak.
Zıttına gitmek: Karşısındakini sinirlendirmek, sinirini bozmak; bir şeyin tersine hareket etmek.
Örnek: “Niçin devamlı benim zıddıma gidiyorsun.”
Zılgıt yemek: Azarlanmak, paylanmak.
Örnek: “Senin yüzünden öğretmenden zılgıt yedik.”
Zınk diye durmak: Birdenbire, aniden durmak.
Örnek: “Önümdeki adam zınk diye durunca ne yapacağımı şaşırdım.”
Zırnık (bile) vermemek: Az da olsa, en ufak bir şey de olsa vermemek.
Örnek: “Ona bu mirastan zırnık bile koklatmayacağım.”
Zıvanadan çıkmak: 1. Çok sinirlenip öfkelenmek, taşkınca hareketlerde bulunmak. 2. Delirmek, aklını oynatmak.
Örnek: “Biraz daha konuşup da beni zıvanadan çıkarmayın!”
Zihin açıklığı: İyi, sağlıklı düşünebilme gücü.
Örnek: “Sana Allah`tan zihin açıklığı dilerim.”
Zifiri karanlık: Çok karanlık.
Örnek: “Zifiri karanlıkta yola çıktık.”
Zihni bulanmak (karışmak): Sağlıklı düşünemez olmak, olaylar arasındaki bağlantıyı kaybetmek, ne yapacağını şaşırmak.
Örnek: “Bir anda zihnim bulandı, saçmalamaktan korkup konuşmayı yarıda kestim.”
Zihnini bulandırmak: 1. Kuşkulandırmak. 2. Düşünemez hâle getirmek.
Zihnini çelmek: 1. Bir kimseyi yanıltmak. 2. Kandırıp baştan çıkarmak.
Zihnini kurcalamak: Aklına takılan bir şeyi anlamaya, kavramaya çalışmak.
Örnek: “Akşamki mesele zihnimi kurcalayıp duruyor.”
Zihnini oynatmak: Çıldırmak, aklını yitirip delirmek.
Örnek: “Sen zihnini mi oynattın?”
Zil takıp oynamak: Çok sevinmek.
Zimmetine geçirmek: 1. Kendine mal etmek. 2. Bir hesabı birinin borcuna eklemek.
Örnek: “Devletin onca malını zimmetine geçirmiş.”
Zincire vurmak: Prangaya vurmak (mahkûmu).
Örnek: “Bütün esirleri zincire vurup zindana atmışlardı.”
Zindan kesilmek: 1. Çok karanlık duruma gelmek. 2. Yaşanılan yer çok sıkıntı verici, yaşanılamayacak derecede kötü hâle gelmek.
Ziyafet çekmek: Konukları yemek vererek ağırlamak.
Örnek: “Düğünümde bir ziyafet bile çekemedim.”
Ziyan etmek: Yersiz, boş yere harcamak.
Örnek: “O kadar ekmeği ziyan etmeye utanmıyor musun?”
Ziyanı yok: “Önemli değil, önemi yok!” anlamında kullanılır.
Ziyaret etmek: Birini görmeye, biriyle görüşmeye, bir yeri görmeye gitmek.
Örnek: “Hastaları ziyaret etmek görevlerimiz arasındadır.”
Zokayı yutmak: Aldatılıp zarara sokulmak.
Zora binmek: İş güçleşmek, ancak zor kullanarak halledilecek hâle gelmek.
Örnek: “Bir yolunu bulun, sakın işi zora bindirmeyin.”
Zora gelmemek: Sıkıntıya ve baskıya katlanamamak, güçlüğe sabredememek.
Örnek: “Zora gelemem ben, lütfen ısrar etmeyin!”
Zorun ne?: “Ne istiyorsun, amacın ne?” anlamında kullanılır.
Zoru olmak: Kendisini zorlayan bir sıkıntısı, derdi olmak.
Örnek: “Adamın bir zoru olduğu yüzünden belliydi.”
Zurnanın zırt dediği yer: Yapılmakta olan işin en hassas, en önemli, en can alıcı noktası.
Züğürt tesellisi: Kötü bir işte en önemli şeyi kaybettiği zaman bazı önemsiz, iyi olmayan bir yan bularak sevinmek ve kendini avutma.
Zülfüyâra dokunmak: İşle ilgili olanı, hatırlı ve güçlü kimseyi veya yüksek bir makamı kimi söz ve davranışlarla gücendirmek, darılmasına yol açmak.
Örnek: “Hayır geri duramam, zülfüyâra dokunsa da söyleyeceğim.”